Tom Odell | İstanbul Konseri - 23.09.17
İşte buradayım! Ta 2 ay öncesinden biletime kavuştuğumdan beri yazmayı beklediğim yazı için bilgisayarın başında.
Bugün şu iki cümle beni kendime getirdi.
‘’Geç olsun güç olmasın.’’ – Klasik erteledim hadi
neresinden dönsem kâr çaktırma cümlesi.
‘’Başlamak bitirmenin yarısıdır.’’
Başladım yazmaya.
Şu zamanın hızlı geçmesi beni üzüyor.
Hemen ertesi gün oturur sizle paylaşırım dediğim yazım şimdi
geliyor ama o hafta ki heyecanım hâla taze olduğu için hiçbir şeyin eksik
olmayacağından emin olabilirsiniz.
Güzel haberle başlayalım: Sevenlerine, o efsane konseri
tekrar yaşamak isteyenlere ve kaçıranlara müjde, Tom İstanbul’u çok sevdiğini
söyledi ve ilk fırsatta yine geleceğine dair söz verdi.
Not: Bu yazıyı okurken 10
yaşında mı bu kız ya! diyebilirsiniz tabi ama konu çok severek dinlediğim
ve hayran olduğum biri özellikle de Tom Odell olunca sükunetim bozuluyor. İmla
kurallarına da bakmayınızdı. Okuyup geçinizdi. Çok sevgilerdi.
23 Eylül Cumartesi
2 ay önce aldığım biletimle bakışa bakışa çıktık yola. Tek
gideceğim ilk konserdi. Orada olmalıydı, beraber gitmeliydik dediğim kişiler
kendilerini biliyor.
Arkadaşlar hala elim ayağım düşününce heyecandan titriyor. (
Daha anlatmaya başlamadan ben gittim.)
Zorlu ya bayıldım öncelikle. İlk gidişimdi. Zilyon kez
önünden geçmemize rağmen girip gezmek bir türlü nasip olmamış. Çok beğendim.
Artık her yolum düştüğünde -kankilerle çok güzel vakit geçirilebilir- (ve
etkinleri de düzenli takip edip sizlerle paylaşacağım) mutlaka oradayım. Dedim
bir güzel dolaşıp keyif yaparım.
Önce gittim salonların olduğu yere. Ortam çok renkli ve güzeldi.
Sıralar başlamıştı ama gözüme bekleyen insanlar çokmuş gibi gelmedi ve konsere
3- 3.30 saat vardı. Şimdi mantıken
önlerde olmak için gidip sıraya girer, beklersiniz.
Beklemeliydim de.
Bu arada konser sahne üstü ayaktaydı ve kategori yoktu. Bu
yüzden sırada öndeysen banko en önde olacaksın demek.
Dedim amaaağğğn zaten tekim, yarım saat kala gider sıraya
girer sonra da aralardan atlaya atlaya öne geçerim.
Arkadaşlar sakın böyle bir şey yapmayın. Zaten her gün olan
bir olay değil, gidin o sırayı bekleyin.
Bir dolandım etrafı kolaçan ettim. Kendi çapımda Tom la aynı
binadayım sonuçta bekleme odasını bulmak ne kadar zor olabilir ki moduna girip
dedektifçilik oynadım -tek yapabildiğim oradan oraya yürümek oldu- ve tabi ki
umutsuz vaka olarak yarım saatimi harcamış oldum.
Gezdim, kahve içtim, dolaştım. Baktım kapı açılmasına ( saat
21 de kapılar açılacaktı) az bir vakit kalmış. Hemen pıtı pıtı gittim. Onlar da
beni bekliyorlardı tabi. Kalabalığı şuan tarif edemiyorum. Yani göz kararı o 3
saat öncesinde gittiğimde bekleyen insanların 15 katı kadardı. Dedim yandık.
Neyse girdim bir yönden kuyruğa. Yaş ortalamasının 18-20 olduğunu tahmin
ediyorum ama her yaştan insan vardı.
Açtılar salon kapılarını ilerliyoruz yavaş yavaş,
etraftakilerle bir sohbet ettik. Sonunda da bilekliklerimizi alıp -18 yaş ve
üzerine kırmızı bileklik veriyorlardı, kimliğimi abartılı bir gururla gösterip
hemen bileğime taktım-,-çünkü 18 olmak-.
İçerisinin atmosferi..
Bu yazıyı okuyorsanız muhtemelen Tom un instagram hesabına
yolunuz düşmüştür. Düşmediyse – link-
Yani fotoğraflardan konser ortamının nasıl hazırlanacağını
az buz tahmin ediyordum. Ama orada olmak o kadar ayrıymış ki.
Sislerin etrafı kapladığı hafif loş bir ortam – ki konser
videolarını bulursanız mutlaka izleyin, o ışıklandırmaların efsaneliği..
Ve kalabalık! Ki yine sırada çok arkalarda değildim. Tamam
uzatmayacağım.
Kimileri direkt öne geçmiş, ön diye bir yer kalmamış; kimisi
birasını içeceğini alıyor -bilekliklerin farklı renkte olmasının içki
alabilmeyle alakalı olduğunu sanıyorum-.
Neyse ben direkt geçtim kalabalığın arasına. Aslında önemli
olan önde/arkada olmak değilde o ortamı yaşamak müziği dinlemek. Ama o an illa
öne gideyim yakından göreyim hissi oluşuyor sebepsizce. Şimdi benden size
bilindik bir tavsiye. Önüne geçtiklerimden özür diliyorum. Tabi bu yalnızsanız
işe yarar.
Alıyorsunuz telefonu elinize ve sanki önlerdeki bir
arkadaşınızla birbirinizi kaybetmiş gibi yapıyorsunuz. Bir de her 20 saniyede bir pardon diyoruz. Gülebilirsiniz.
Efendim, ay
göremiyorum, evet orada mısın. Aa tamamdır geliyorum. – telefonu kapamıyoruz-
Ve pardon arkadaşım
önde de diyerek sıvışıyoruz. Makul bir yerde durmayı unutmuyoruz.
İnanın çok işe yarıyor, sahnenin dibi olmasa da gayet rahat
bir yerden dinledim-izledim.
Bu arada ne olur bu tarz yerlerde saçımızı topuz yapmayalım-
yaptırmayalım. Bu aralar çılgınca moda olan bir erkek saç modeli yüzünden tam
yanımda mini bir tartışma yaşandı sonra çocuk saçını açmak zorunda kaldı ki çok
komikti.
Saat 22.10 gibi konser başladı.. O kadar güzeldi ki..
Abartmıyorum ya. Yazacağım uzun uzun işte benim bloğum değil mi.
Tom Odell, Max Goff, Max Clilverd, Andy Burrows siz ne kadar
güzel insanlarsınız ya..
Hele müziğiniz..
O kalabalığın içinde size eşlik etmek yaşadığım en güzel hislerdendi.
Gözlümün önünde gitmiyor. Işıklar, sis ve zaman zaman piyano çalan zaman zaman
sahnenin en uç köşelerinde şarkısını sonsuz enerjisiyle söyleyen zaman zaman
piyanonun üzerinde dans eden Tom.
Evet, cidden piyanonun üzerine çıktı bir ara.
Ya cidden bitmesin istedim. Hani zaman dursun şöyle bir 10
saat daha kalalım orada.
Her şarkıda daha da güzelleşti.
Hatta bir ara sahneden kayboldular. Bağıra bağıra, hepimiz Magnetised i
söyledik. Arkada duyduklarına ve gülümsediklerine eminim. Sanki herkes o anı
bekliyormuş gibi koordineydik. Daha 2 dakika olmamıştı ki geldiler ve Tom
Magnetised ı söyledi.
Another Love ı çalmaya başladığı an..
Dinlediğim en güzel versiyonuydu. Yaptığın şeyi sevmek,
ona tutkuyla bağlanmak böyle bir şeymiş işte canlı canlı gördüm.
Düşünüyorum aaa keşke söyleseydi
dediğim bir şarkı oldu mu diye. Aslında sahnede baya kaldılar. Bir tek Silhouette
yi beklemiştim. Hatta kendimi hazırlamıştım. Onu hatırlayamadım.
Tabi her harika şeyin bir sonu
olduğu gibi bu konserin de bitiş zamanı geldi.
Kendime söz; Tom Odell konserleri
takip edilecek. Umarım yakın bir zamanda bir gün yine burada ya da başka her
nerede olursa eğer oradaysam yine gideceğim. Herkese tavsiye edilir. Bu şansı
yakalarsanız kaçırmayın.
Keşke Türk çevirmenin olsa ve
yazımı görse Tom.
Ama inanıyorum ya bir gün denk
gelir 1 dakika da olsa konuşmak, tanışmak nasip olur. O zaman bu yazı inanılmaz
bir anı olarak kalır. Ya da böyle bir şey olmaz ama ben yine mutlu mutlu, huzurlu
huzurlu onu dinlemeye devam ederim.
O gün ben de oradaydım diyenler,
yorumlara doluşalım. Siz neden anılarınızı paylaşmıyorsunuz? Hadi saatlerce konuşalım!
Okuyanlara teşekkür
Okumayanlara teşekkür
Bolca güzel dilek..
Deniz | 16.10.17 – 22.35
Yorumlar
Yorum Gönder