Dead Poets Society (1989) | Film Eleştirisi
1990 senesi Oscar
ve BAFTA ödülleri başta olmak üzere birçok değerli ödülün sahibi, izlenmesi
gereken filmler listelerinin en tozlanmayan kült isimlerinden Ölü Ozanlar
Derneği. Kalıpları kırmanın, özgür düşünmenin ve en önemlisi anı yaşamanın bir
bireyin kendini yetiştirmesinde ne kadar önemli olduğunu ortaya koyan film;
‘Carpe Diem’ sözcüklerini izleyen herkesin hafızalarına kazıdı. Robin
Williams’ın büyük oyunculuğunun yanında Ethan Hawke gibi ileride birçok projeye
imza atacak oyuncuların da ünlenmesinde ve hayatında büyük yer kapladı.
Ölü Ozanlar
Derneği’nde ana temaya baktığımızda Welton Erkek Koleji’nden yeni edebiyat
öğretmenleriyle tanışan bir grup öğrencinin akademik gelişiminin yanı sıra
özellikle psikolojik değişimlerine tanık oluyoruz. Profesör Keating yetiştiği
ve şu anda eğitim vermekte olduğu okulun içinde duygu ve düşüncelere yer
ayırmayan saf analitik başarı ideali ve bu ideale hizmet eden diğer
meslektaşlarının aksine, çizginin dışında bir öğretmendir ve öğrencilerinin de
bu çizginin dışına çıkarak kendi farkındalıklarına, yeteneklerine ve gerçekten
keyif alarak yapacakları şeylerin bilincine varmalarını istiyordur. İşte bu
noktada sadece öğrencilerin yaşamak zorunda bırakıldıkları hayat ve aileleriyle
çatışmalarını değil, aynı zamanda Profesör Keating’in de okul ve diğer
öğretmenlerle çatıştığını görmekteyiz.
‘Çocuklar,
hepimizin içinde kabul görme ihtiyacı vardır. Ama kendinize özgü olan şeylere,
sizi farklı kılan özelliklere de inanmalısınız. Bu aptalca ya da pek popüler
olmayan bir şey olsa da. Frost'un dediği gibi 'Ormanda yol ikiye ayrılıyordu,
ben az geçilen yolu seçtim. Farkı da bu yarattı.'
Etrafımızdakileri
gerçekten görebiliyor muyuz, yoksa sadece görülmesi istenen yerlere mi
odaklanıyoruz diye kendimizi sorgulayacağımız bu sahnede profesörün masaya çıkmasıyla
objektifin ardından filmi başka açılardan izlediğimizde olduğu gibi hayatta da
farklı çerçevelerden baktığımızda olduğundan çok renkli ve çeşitli
düşüncelerle-fikirlerle karşılaşacağımızdır.
Bulundukları okul
ortamında ve ailelerinin baskısı altında seçim şansı olmadan okuyacakları
meslekler bile belli olan öğrencilere bir çıkış yolu gösterildiğinde onların da
edebiyat ve şiirin büyüsü sayesinde başka seçenekleri olduğunu farkederler. Bu da
onların değişimidir. Fakat senelerdir süregelen bu sistem öyle acımasız ve
serttir ki, benzetme yapacak olursak; içerisindeki balığı uyandırmaya
çalışırken fazla hızlı vurulursa akvaryum kırılacaktır. Nitekim başroldeki
öğrencilerden birine böyle olur. Bu noktada yaşanan üzücü olay sonrasında okul
yönetimi uzun zamandır aradığı bahaneyi bulmuştur ve profesörü sorumlu tutarlar.
Filmin açmazının burası olduğunu düşünüyorum. Eminim hepimiz sonun böyle
olmamasını, Ölü Ozanlar Derneği’nin nesillerce devam etmesini ve fikri hür
öğrenciler yetişmesini dilerdik.
Filmin çıktığı
yılın üzerinden otuz sene geçmiş olmasına rağmen hala aynı etkiyi bırakmasının
yanında konusunun da birçok ülkenin eğitim sistemi açısından hala geçerli
olması üzücü bir nokta. Çok açık ki günümüzde de kurgudaki kadar katı olmasa
bile birçok çevresel etkenin ve hayat şartlarının arasında çok azımız anı
yaşayabiliyoruz, ve yine aynı şekilde bir çoğumuzun hayatını şekillendiren
büyük kararların ardına baktığımızda herhangi bir açıdan yönlendirilmeden
bağımsız alınmış kararlar bulmak çok güç.
Deniz Başaran
Deniz Başaran
Yorumlar
Yorum Gönder