The Age of Adaline (2015) | Film Eleştirisi
‘’-Tutunup bir daha asla bırakıp gitmesine izin vermeyeceğim bir şey söyle.
+Kendini bırak gitsin.’’
Onunla tanıştığımızda kendini seksen yıldır yirmi dokuz yaşından
bir gün ileriye bırakamayan bir kadının hikayesiydi The Age of Adaline.
Yönetmen koltuğunda Lee Toland Krieger’ın oturduğu; başrolde Blake Lively
(Adaline), Michiel Huisman (Ellis) ile birlikte Harrison Ford (William), Kathy
Baker(Katy) ve Ellen Burstyn (Flemming) gibi tecrübeli isimleri bir araya
getiren film; geçirdiği bir kaza ve bir dizi kelebek etkisinin sonucunda bir
yüzyıl yaşlanmayan bir kadının öyküsü. Öncesinde hep güzel ve sağlıklı bir
kadın olarak kalmanın ne zararı olur ki? Diye düşünülebilir. Fakat bu aynı
zamanda Adaline için kaçış dolu bir hayat, sevdiklerini geride bırakmak, her on
yılda bir yeni bir isim-düzen-baştan başlamak demek.
20.yüzyılı bütünüyle görüp
geçiren bir kadının tecrübeleri ve kültürel birikimi geçmişten günümüze bir
kapı aralayacaktır kuşkusuz fakat filmin olay örgüsünde Adaline’in sofistike
yaşamının yanı sıra başından geçen iki büyük aşk ön planda. Bu aşklara tanık
olurken bin dokuzyüzlerin canlandırıldığı sahnelerdeki mizansenlere ve
kostümlere – özellikle Adaline’in modern
ama bir o kadar da kırkların etkilerini taşıyan gardrobuna- ve oyuncu
kadrosunun başarısına hayran kalmamak elde değil. Dekor ve sahnenin geçişlerinin
uyumunu da net bir şekilde görmek mümkün. Örneğin kütüphanedeki tozlanmış bir
film rulosuyla ana karakterimizin hayat hikayesine tanık olurken Adaline’in
China Town daki evine girdiği sahnede günümüz hayatı ve kalabalığından kapıyı
açtığı an sanki bir zaman makinesiyle altmış yıl öncesine geçiş yapıyoruz.
Hikayenin aktarımında dış sese başvurulması bu sıradışı hayatın
mantıksal çerçeveye oturtulmasına yardım etmiş. Keza Adaline’in başına
gelenlerin bilimsel dünyada günümüzden yirmi yıl sonra keşfedileceğine dair
açıklama ve fizik-kimya yasalarına yapılan göndermeler seyirciyi bir mantık
aramaktan ziyade hikayenin akışına ve asıl verilmek istenen mesaja
yönlendiriyor. O da hayatımızın her dönemini yaşamanın ayrı güzel olduğu ve
yaşlanmanın kıymetini bilmemiz gerektiğiyle gerçek bir aşkın gücü.
Adaline’in ideal bir yaşta yaşlanmayı bırakıyor olmasının yanı
sıra Ellis ile tanışmasaydı ve William ile tekrar karşılaşmasaydı film yine kendisinin
hayata yaşlanarak devam ettiğini ve bu sefer sevdiğiyle birlikte yaşlanacağını
görmemizle noktalanır mıydı bir soru işareti ama Blake Lively’i Gossip Girl ile
tanıyanlar için bu film aktristin oyunculuğunu daha da üst bir seviyede
kanıtlar nitelikte olacaktır.
The Age of Adaline; günümüz yaşantısının ve insanlarının
yaşlıysa gençleşme, gençse yaşlanma sevdasına ve anda kalamama problemine
karşın; ‘’Bunca zamandır yaşadın ama bir hayatın olmadı.’’ Diyor ve bir
solukta bu olağanüstü hikayeyi seyirciyle buluşturuyor.
Deniz Başaran
Deniz Başaran
Yorumlar
Yorum Gönder