Im Juli (2000) | Film Eleştirisi
Arayışta olmak, yolda olmak, aşk,
tesadüfler, sabretmek, metaforlar, trajikomik olaylar ve Güneş.. Filmi
düşündüğümde tüm bunlar aklımda sıralanmaya başlıyor. Fatih Akın’ın genç
yaşında büyük başarılara imza attığı ikinci uzun metrajlı filmi Im Juli,
yanlış istikamete giden yolda doğru kişiyle yolculuk etmenin hikayesi. David’in
hep yanında olduğu güvenini hissetmek istercesine yol boyunca kontrol ettiği Güneş’i
ile arasına Ay’ın girdiğine – güneş tutulmasına– tanık olduğumuzda, Juli ile
David’in arasına Melek’in girdiğini biliyorduk. Bu tutulma bittiğinde o da Güneş’i
ile (Juli) kavuşacaktı.
Klasik anlatının özelliklerinin birçoğuna
sahip olan film gerçekleşmesini beklediğimiz-beklemediğimiz bir sürü olayla
seyirciyi kendisine bağlıyor. Renkli olay örgüsü ise filmin başlangıcında İsa
ile David’in yollarının kesişmesiyle ve ona başından geçenleri anlatmasıyla
başlamakta. Juli ile çatışmasının onu film sonunda bambaşka bir gözle
değerlendirmesine neden olacağından bihaber olan David, kendisini aslında
onunla -Juli ile- tanıştığı anda Güneş’in çekim gücüne çoktan kaptırmıştı bile.
Bununla birlikte David her ne kadar bir ilişkideki mantıklı tarafı temsil etse
de bu yolculuğa çıkma ve aşkı bulacağına inanma cesaretini gösterecek kadar
cesurdu ve arayıştaydı. Tam bu noktada kendimi Paulo Coelho’nun Simyacı
romanından birçok alıntıyı düşünürken buldum. Ve bir şey istediğin zaman,
bütün evren arzunun gerçekleşmesi için iş birliği yapar demişti. David
aşkı bulmak istemişti ve aradığı tüm güzel hislerin hemen yanı başında olduğunu
fark etmesi için bu yolculuğa çıkması gerekiyordu. Juli ise aksine ne istediğini
çok iyi biliyordu ama ona nasıl ulaşacağından emin değildi. Başlarına gelerek
onları mutlu sonla karşılaştıracak tüm olaylar ve tesadüfler de evrenin onlar
için iş birliği yaptığının göstergesiydi.
Filmi izlerken sık sık gülümsememe neden olan
mizansenler ve David’in adeta -dostum yanlış yöne gidiyorsun- diyerek başına
düşen saksılar tadında yaşadıkları; filmin gidişatıyla ilgili birçok mesaj
veriyordu. David ve Juli’nin yanı sıra onlara arka planda eşlik eden İsa ve
Melek’in hikayesini de izledik. Fark ettiğim bir detay ise yolculukları boyunca
karşılaştıkları insanlar başlarda her ne kadar kötü oldukları izlenimini verse
de aslında aksine onlara iyiliklerinin dokunmasıydı. Bu farklı hayatlara karşı
farklı önyargılara karşı çıkan bir maceraydı da aynı zamanda.
Filmi genellikle nesnel görüş açısından
izlesek de kritik noktalarda bazı ipuçları alınması adına zaman zaman
karakterlerin gözünden bakma şansını yakalıyoruz. Luna ile dans ettikleri
sahnede hafif geçişlerle birlikte David’in Luna’yı önce Melek sonra da Juli
olarak görmesi, tam olarak da olay örgüsünün akışıyla eşleşmekteydi. Kendisini
de objektif önünde görme şansını yakaladığımız Romanya sınırı sahnesinin peşi
sıra gelen; çok yaratıcı olduğunu düşündüğüm fotoğraflar ile anlatım sahnesinin
hikayesini araştırırken orada çekim yapma izni alamadıkları için bu şekilde
dahiyane bir yöntemle olayı çözdüklerini okuyunca Fatih Akın’ın yaratıcılığına
bir kez daha hayran kaldım. David ve Juli’nin Boğaz’daki iç ısıtan ve aşklarını
itiraf ettikleri kavuşmalarının ardından Melek ve İsa ile başka bir yolculuğa
çıkmalarıyla noktalanan Im Juli ‘yi henüz izlemeyenler listelerine hemen
eklemeli.
Deniz Başaran
Yorumlar
Yorum Gönder